İzleyiciler

23 Mart 2012 Cuma

Haydi Roma, Gidelim

Haydi kaldırın şimdi kadehleri
En güçlünüz kim ise ilk onunla dövüşeceğim,
Sahi kraldınız hepiniz öyle değil mi?
İlk kim cesaret ederse ona bir tekila söyleyeceğim

Sizler,
Bir kısmınız ya da hepiniz
Yani ne kadar orospu çocuğu varsa aranızda
Ayağa kalkın ve parma..Pardon alkışlayın birbirinizi
Çünkü egonuzu tatmin etmeyi hakettiniz

Sizinle kalmam için bana yalanlar söyleyin
İnanmış gibi yapayım da sizi sikeyim
Mutlu edecekse hayat standartım
Parçalayım ve sizlere dağıtayım

Bana kendinizi anlatın, biraz gülmeliyim
Siz kül tablası olun düşleriniz ise sigaram
Önce düşlerinizi bitireceğim, sonra üstünüzde ezeceğim
Verdiğim acının zevkini çıkarmadıkça, tecavüz kurbanısınız

Haydi Roma, bize göre değil buralar
Atlayalım düşlerimize ve gidelim
Hangi çölde yeşereceksek oraya gidelim
Sen benimle gel, yeter ki gidelim
Sana şehir hikayeleri anlatabilirim
Hepsini senin için biriktirdim
Haydi Roma, birlikte gidelim

3 Mart 2012 Cumartesi

Güven Herkes İçin Önemlidir

Bazen ruh halim psikolojik tecritlere hapsediyor beni, okyanusun bilmem kaç yüz metre altına ulaşamayan ışık kadar karanlıklara sürüklüyor ve siyah kaplı bir defteri elime tutuşturuyor ''al, canın sıkıldıkça okursun'' der gibi hafızam diyorum, ne kadar sikimsonik hatıra varsa hepsini yazmış, anlıyor musun?Gemici düğümü ile limana bağlanmış bir balıkçı teknesi gibi zarar görmeyeceği şüphesiz, şüphesiz de özgür değil.Yutacaktır onu deniz bilir, bilirim.Güven herkes için önemlidir, net.Şeytan benim, taşlayın, sizi bu dünyaya dolaylı olarak ben getirdim sövün.Adem ile Havvanın aklına giren bendim nefret edin.Basitliğiniz bir meteor gibi ağzınıza düşüyor göklerden, gülün damarlarınızda ki kan pıhtılaşmayı kesene kadar kahkahaya boğun dünyayı siz sahte gülücüklerinizi dokundururken başkalarının hayatlarına, oturur sizi izlerim, bana baktığınızda gördüğünüz hepiniz orospu çocuğusunuz diyen gülüşlerimdir.Mutlu musunuz?Bırakın beni, acılarımla mutluyum.Kalelerim kumdan olabilir, Karadeniz kadar sert olsanız yıkamazsınız, çarptığınız da bana ancak kirli donlarınızı yıkarsınız.Paranoyak bir şizofren edasıyla takılırken hayata siz, ben ise edebi düşlerinize mürekkebimi damlatırım.Aramızda çok büyük bir fark yok siz hayal edersiniz ben yaşarım.Boğanıza düğümlenmiş prangalarla gezerken biriler, siz mecaz alemin hayali piçleri 250 gram için satın kardeş dediklerinizi, mutluluk prim yapmaksa üzerinden birilerinin eğilicektir önünüzde bir çok kişi ''tanrım'' deyip ve aşk dediğiniz orospuluğunu görmezden gelip kandırmaksa bir faişeyi, terk edişi sövdürmeyecek seni, karakterinle yaşa, otur masaya ve iç kendini.Kusman önemli değildir dökerken içini çünkü kimileri alaturka bir tuvalete kusarken bulur sustuğu için kendisini kimisi meze yapar sevdiklerini susmayarak kusmayı tercih ettiği için.Güzel düşün güzel yaşa sıfatını siktiğimin ortam şempanzesi.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Şeytanda Bir Melekti Tanrının Gözlerinden Düşerken

Senin yaşadığın şehirlerden,  cesedimi çıkardım.Güldüler, izleyin dedim sadece izleyin.Bir faişenin elbisesini çıkarır gibi hepsine ceket çıkarttım.Ağladılar, dayanamadım.Onlar bir yapraktı, göz yaşlarını çarşafa sardım onlar dolandıkça iliklerime kadar karıştım.Yorganını kalkan yapıp yatağında nefessizlikten boğulmadan beni anlayamazsın.Anlamadılar, ciğerlerime kadar yaktım bu yüzden ciğerlerim kirlidir benim kalp damarlarıma kadar kirlendim.Şeytan da bir melekti Tanrının gözlerinden içime düşerken kusura bakma, dün gece bir melek gibi düştün gözlerimden.Hangi saf su paklar ruhumda seni, sorun değil içimde ki irlandalı olarak da sevmeye devam edebilirim seni.Kapanmamış yaralarıma kendini göm ve de ki at üstüne kanlarını, boğul içimde düşlerime girerken boynuna ilmiği asmış bir intihar kurbanı gibi nasıl boğduysan beni, acıdan haz aldığım için değil sen bilemezsin bir helikopter pervanesinde ruhunun parçalanmasın ne demek olduğunu.Paranoyalarını kendinle özdeştir de gel.Acının çocukluk yıllarında dizlerini kanatmaktan ibaret olmadığını öğrende gel.Yorganına karış, saat bilmem kaç olsun ve uyumuş gibi yap, kalk bir sigara yak, bir sigara daha ve bir sigara daha.Çektiğin duman değil böyle zamanlarda, böyle zamanlar da sigara sana piyanist olur dinlemesini bilirsen, tütünün yanışına ses ver tavana bakarken gözlerin bir çift göz daha belirsin gözlerine bakan, sen bunları öğren, çünkü okulda öğretilen yaşam, ölmeden yaşamayı öğretir sen ölerek yaşamayı öğren.

28 Ocak 2012 Cumartesi

Neyse İşte Öyle

Artık elim telefona çok sık gitmiyor.Alıştım nasılsa yokluğuna, kabullendim, savaşı kaybetmiş ve esir alınmış bir komutana kabul et der gibi, sike sike kabul ettim.Bak Sezen çalıyor yine, diyor ki ‘’Şimdi uzun uykuların tam zamanıdır.’’Gururlu bir hırsız gibi çalacağım, yüz yıl uyuyan prensesin uykularını.Biliyorum, bir sabah uyanacağım, güneş doğmuş olacak ben ise yitik, duygusuz, piç gibi ortada bırakılan bir çocuk.İlk sana okurdum, ilk sen dinlerdin beni.Gülümserdin, çok güzel olmuş sevgilim der gibi.Hiç demezdin ama hep der gibi bakardın gözlerime. Yalnızlığa alışkınım ben, pek çok kere terkedildim.Biri olmasa da yapabiliyorum ama olsaydı hiçte fena olmazdı hani, mesela sen gibi biri.Çok kısa zaman önceydi, en fazla bir kaç asır geçmiştir üstünden ya da asırlar geçmiştir üstümden.Bak Sezen çalıyor yine ve diyor ki ‘’İnsan, böyle bir duyguyu yaşarken gerçek yaşamdan tüm bağlantıları kopmuşcasına ayakları yerden kesiliveriyor, hoş, bir zaman, bu bağlantısızlıkla yaşam kadar gerçekleri  olan.Biliyor musun, belki iyi oldu ama biz yine de erken öldük şimdi yarım yaşanmış o şey boynumda düğüm’’Ne güzel de anlatmış bizi, ahh Sezen.
Yaşam ile ölüm ne kadar da zıt kelimeler birbirine ateşle barut gibi, seninle ben gibi.Halbuki ilk zamanlar nasılda uyumluyduk sen ve ben.Sen ve ben diyorum, eskiden olsa biz derdim, neyse işte öyle.Pişman değilim yaptıklarım için, sen de olma, yakışmaz sana.Arkama bakmadım ben sen de bakma.Özledim diye yazdığımı düşünme, sadece rakı içiyorum belki hatırlamıyacağım bile, çünkü bir tek rakı içerken hatırlıyorum seni, sonra geçiyor.Bir tek demişken son teki de içeyim.Kalmasın masa da, bilirim sevmezsin.Sezenden bile kıskanırdın beni, Sezen dediklerinde aklına ben geleyim, bir yerlerde piç gibi bıraktığın çocuk gelsin aklına.Bak Sezen çalıyor yine Diyor ki’’Git, git, git-me dur ne olursun.’’ Ve devam ediyor ‘’Aramızda yaşanacak yarım kalan bir şeyler var, daha şimdiden deliler gibi özledim’’
Saat 4e geliyor, 3 ay oldu sabah ezanını duymayalı, içim ürperirdi her ezanda, sanki bir şeyler farkındaydı günahkar oluşumun, gündüzelere ah eder oluşumun.Sigara söndü, rakı bitti, Sezen sustu, yine tüm şehir uyudu.Ben bu şehirden değilim sevgilim bunu dünyalılar uydurdu.Üstüme kostüm biçtiler, elime acemi bir senarist tarafından yazılmış replik verdiler, sahneyi gösterdiler ve devam ettiler ‘’Oyna.’’Oynama şıkıdım şıkıdım, oynama şıkıdım şıkıdım ahahaha ahaha.Bak nasıl sahte kahkahalarım tıpkı seni seviyorum demelerin gibi ya da oyna dediklerinde seni partner olarak seçmem gibi.Seni seçmiştim çünkü sana da oyna demişlerdi, bana ne dedilerse sana da aynısını dediler.Sen rolünü oynadın, sahnenin önüne ilerledin, selamını verdin.Ben rol yaptığımızı seyirciler alkışladığında anladım.Uyandım.
‘’Tebrikler güzel oynadın’’ dedin güzel oynadım çünkü rol yaptığımızın farkında bile değildim.Neyse işte öyle, başka bir texte görüşmek üzere.

3 Ocak 2012 Salı

Özgür Ölmek Güzel

Kaç sabah vücudumun parçalanmış hissiyle yatağımdan fırlayıp gördüğüm kabuslarda seslenen şeytana uymamak için çabaladım, ve kaç sabah aç karına içilen sigaranın zararlarını beni terk etmenle kıyasladığımı unuttum, hafif kalır acısı...Düşündüm sabahlar olmadı, sıçtım mavisi eşlik ederken düşlerime, gördüğüm en güzel manzaraydı yarı dolu Hennesey bardağımda yakamozu görmem.Alkol unutturmaya mı yarıyordu yoksa bir anka gibi küllerinden canlanan duygulara yardımcı mı oluyordu?Bir semtten kaçarken tüm şehire meydan okumak gibi hatırlatan, hatırlanan duygular;sessiz, cesaretli ve kaybedeceğini kabullenmeden kaybedeceğini bilmek gibi.Hala nefes aldığımız için mi şükrediyorum tanrıya?Her gece yattığım da düşündüklerimi düşünmesi beklerken uyuya kalıyorum belki de?Çift kişilik yatak bile bazen dar geliyor yüreğime, kıvranıyorum, dönüyorum, çabalıyorum.Her sabah yorgan değiştirmem gecesinde yatakla boğuşmalarımdan kalan bir ayrıntı hayatıma, değersiz bir miras.Yalanlarına inanmam farkında olmadığımdan değil insanların, sadece onları bu haliyle sevebiliyorum.Kendim i onların yerine koyuyorum hiç bir karşılık vermeden, onlarsa binlerce yalan söyleyerek yerime geçmeye çalışan basitleşenlerden.Vazgeçerler hemen, görürler gerçeği, tanırlar maskenin altında ki dağ gibi biriken acıları, bir kaç dakika dayanamazlar, bir kaç dakika önce yerime geçmek için canını verecek insanlar.Ve titrer içim, üşümelerimden değil zaten alışkınım soğuklara, soğuk insanlara.Tüm organlarımın orada bir yerlede titrediğini hissederim.Hiç sevmediğim, sevemiyeceğim, vazgeçemiyeceğim bu hissimden.Bazen akvaryumdan okyanuslara kaçmayı başarmış bir balık gibi ya da duygularından arınmış bir insan gibi...Özgürsün...Olabildiğince, koşabildiğince, yorulabildiğince, ölüyorum nefes alışlarım saniyenin onda birine kadar düştü,Kalp atışlarım bilmem kaç bpm.En az senin kadar yavaş, en az senin kadar hızlı.Özgür ölmek kolay.Zor olan özgür yaşamak, bir çoğu kaçamak yaşamayı tercih eden korkak, acınası.İçine dert olan kelimeler mi?Çal kelimelerini, kaç uzaklara bulamasnlar seni, beni bulamadıkları gibi, bebek gibi uyumak için koş, suratın ıslak kaldırımları öpene dek.Sev, sevmesin senin kirli ağzını, haberi bile olmayacak onun, onun için ağzında oluk oluk kanla tükürdüğün sokakları.Şimdi sus, kapat müziği yavaşça çek sigaradan nefeslerini sanki ölecekmiş gibi ve dinle denizi, falezleri nasıl deldiğini dalgaların duydun mu beni diyor çocuk?Büyüt artık beni, kendini öldüreli çok oldu.''Büyüt diyor artık canavarı büyüt...''

24 Aralık 2011 Cumartesi

Bir Yalnızlık Senfonisine Daha Hoş Geldiniz

sYine aynı saatte yine aynı hayaletlere sesleniyorum.Bir yalnızlık senfonisine daha hoş geldiniz.Bu gece mi demeliyim, bu sabah mı?Peki bu gece hangi melodi iliklerinize işledi?Yine dumanı damarlarınız da hissettiniz mi?Belki de.Kendi tabularınızla yaşamayı bir kenara bırakamayacağınız farkına çoktan varmışsınızdır.Sizin daha doğrusu bizim kurallarımız var.Bazen dünyanın merkezinin kendiniz olduğunu düşünüyor ve geçmişinizle yüzleşiyorsunuz.Gülümsüyorsunuz...Bu iyi geliyor.Bir şairin dediği gibi ''Durdum ve kendi imparatorluğumu izliyordum.''İsimsiz bir şair, genelde kendimize taktığımız kalıcı lakaplardır ''İsimsiz Bir Şair''.Üzgünüm hayaletler yarın da güneşi göremeyeceğiz tıpkı rutin bir şekilde devam ettiği gibi, tıpkı bir cami kapısına bırakıldığımızda hissettiğimiz gibi ya da çöpe atılmış daha da ötesi terk edildiğimiz zamanlar gibi.Gerçekçi olacaksak terk edildiğimizden bu yana güneşi göremedik değil mi?Yıldızları saymak keçileri saymaktan daha kolay 10'a kadar saymak beyin hücrelerimizi saymaktan daha zor.Önce gülmeyi, zamanla sevmeyi ve sonunda kaybetmeyi kabullenmeyi öğreniyoruz, bize getirisi ise ileri derece sinir ve biraz da anti-depresan.Biraz pasiflora biraz survector veya lustral ve ardından gelen streoid tedavileri.Damar sertleşmeleri, terlemeler, karamsar düşünceler.Benim gözlemlediklerim bunlardı.Takılmadan devam edelim, takıntı ve paranoyayı geliştiren ilaçlara.Şafak saymayı kabuğunuz da bırakın yıkın tabularınızı çok uzun zaman oldu şafak saymanın bir faydası olduğunu göremedin mi hala?Kendinize kural koyamayıp da çevrenizde ki insanlara kuralcı tavırlarla yaklaşmanın ne kadar doğru?Kafanızı yastığa koyup balkon camından içeri bir hırsız edasıyla girip tavana süzülen loş ışığa bakmayı kesip kaç kere gözlerinizi kapadınız?Karşılaştığınız her karşı cinste ondan bir parça aramayın, yoktur.Bulduklarınız sizin ona kondurduklarınızdır.Sizi tanımadan sahiplenen insanlardan kaçının, ufak tebessümlerinin sizi kandırmasına izin vermeyi de terk edin tıpkı terk edildiğiniz gibi.Kendinizle çelişmeye devam edin, beyninizin içinde bulunan beyinciğinizle jimnastik yapın.
Vampir, ya da kurt adamlar gibiyim güneşin doğmasına yaklaştıkça ve zaman daraldıkça saçmalama katsayım orantılı bir şekilde artıyor.Güneş yaramıyor.
İyi geceler hayaletler iyi geceler...

23 Aralık 2011 Cuma

İyi Geceler Hayaletler

Aslında çoğu insanın yaptığı bir şeydi bu.Henüz tanımadan beni, bana sahiplenmeleri, hayatıma müdahale etmeleri, seviyor gibi yapmaları, başarılı olmuyorlar da değil hani, en azından ben öyle düşünmelerini sağlıyorum.Kaç kez şu blog sayfasını bakıp boğuştum bilmiyorum.Yazıp sildiklerim cesaret edemediğimden mi yoksa cesaretli çoçuğu bu şekilde tanımalarına izin vermek istemediğimden mi?Sanırım ilk bu sorunun cevabını bulmalıyım.Düzenli bir hayatım olduğunu düşünüyorum;Ekranın sol alt köşesine baktığımda 05:20 kolumu bakış açıma çevirip light buttonuna sağ elimin desteği ile saatin aslında 05:05 olması ile karşılaşmam gibi en az ruhum kadar düzenli hayatım.Kırık bir ruh, çalınmış duygular, hayatta en iyi becerdiği şey nefes almak olan birisi ya da bir hayalet diyebilirsiniz.Ben hayalet demeyi tercih ediyorum.Fonda yine hafif bir müzik ve ekran ışığının yardımıyla farkettiğim gri dumanlar..Sanırım nasıl mutluysak o insan olmayı tercih ediyoruz.Kabuğumuzda ki düşünceleri orada bırakıp başka kabuklarda kendi düşüncemize benzer düşünceler arıyoruz.Mutlu muyuz, yoksa rol yapmakta gerçekten iyi miyiz?Bazılarımız rol yapmakta iyi olmalarına rağmen gerçekten mutsuzlar o bazıları bu saatte uyumayan insanlar, onlar uyumazlar, rol yapmayı iyi bildikleri için uyuyor rolünün üstesinden rahatlıkla gelen insanlardır ya da hayaletler.Ben onlara böyle diyorum.Hayaletlere inanmam, ölü olmadıkları şartıyla...Klavyenin tuşlarına dokunduğumda aldığım hazzı hiç bir şeyin sağlıyacağını düşünmüyorum.Yoksa rol yaptığımız zamanlardan biri mi eşlik ediyor yine?Bunun cevabını kendim sorup kendim cevapladığım cümleleri bir kenara bıraktığımda karar vereceğim.Kenara bırakmak derken, hiç kendizi kenara bıraktığını ya da bırakıldığınızı hissettiniz mi?Hani şu gücünüz varken kullanamadığınız zamanlarda ortaya çıkan?Peki umursamaz tavrınız hala devam ediyor mu?Hani şu aklınızı, vicdanınızla değiştirdiğiniz zamanlar?
İyi geceler hayaletler iyi geceler...